Baran Nalbantoğlu, 1990 Ankara doğumlu. Ted Ankara Kolejinde tamamladığı orta öğretim ve lise hayatını, Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümünde devam ettirmiş ve mezun olmuş. ESADE Üniversitesinde Pazarlama üzerine ve HEC Paris’te Uluslararası İşletme üzerine iki adet Master yaptı. Şu anda Bilgi Üniversitesi Pazarlama bölümünde doktora yapıyor ve bir uluslararası içecek firmasında pazarlama uzmanı olarak çalışıyor.
Kısaca bize kendinizden bahseder misiniz?
Okuyan ve çalışan birisiyim. Bir yandan doktora yapıyor bir yandan da özel sektörde çalışıyorum. Her zaman daha iyisini yapmak için çalışmak ve okumak lazım. Okul tarafı pazarlamanın temelinde yatan teorileri incelememi, uğraştığım konulara karşı ezberci olarak değil, araştırıcı ve sorgulayıcı bir yaklaşım benimsememi sağlıyor. Öğrenme ve kendini geliştirme mantalitesi karakterimin bir parçası ve beni diri tutuyor. Sanırım bir şekilde hep öğrenci pasom olacak. (gülüyor)
İş konusunda da keyif aldığım ve istediğim yerde olduğum için şanslıyım. Tabi bir yandan da ne istediğime erkenden karar verip, buna yönelik adımlar attığım için şansımı kendim yarattım. Tutkulu olduğum işi yapmam konusunda her zaman sabırlı olup bana destek olan ailemin payı da çok büyük.
Bunun dışında bir süredir uzun koşular yapıyorum, geçen sene yurt dışında maraton koşmayı başardım. Gün içinde çalışırken enteresan durumlar yaşanıyor, onları biriktiriyorum. Sonra akşamları koşarken kafamda kuruyor, çözümler üretmeye çalışıyorum. Bazen de koşu grubundan arkadaşlarla bambaşka yerlere koşma vesilesiyle gidip yemek/keyif turları yapıyoruz.
Bir uzman gözünden pazarlama nedir? Pazarlama ve iletişim stratejisini beğendiğiniz spesifik bir marka var mı, çalıştığınız firma dışında?
Akademik olarak cevaplamak gerekirse pazarlama nedir sorusunun bir çok cevabı var. Bunlardan en yaygın ve genel olanlarından biri Kotler’in tanımı; “Pazarlama firmaların, hangi malları veya hizmetleri müşterilerin ilgisini çekeceğini tayin etmeleri ve satışlar, iletişim ve işletme idaresi geliştirmeleri için stratejilerin belirlemeleri sürecidir”. Pazarlamanın bir bilim alanı olup olmadığı konusu akademik dünyada hala bir tartışma konusu. Bir pazarlama doktora programında olarak benim görüşüm belli sanırım. Bununla birlikte yeni gelişmeler ve güncel konularla pazarlamanın kapsamı arttıkça gün geçtikçe daha kapsamlı bir alana dönüşmekte.
Genel olarak içerik pazarlamasının çok önem kazandığı zamanlardayız. Artık tüketiciler bir üründen çok onun etrafında gelen hikayeyi satın alıyorlar. Bundan ötürü içerik stratejisini akıllıca yürüten, güzel ve benzersiz içerikleri tüketiciyle doğru şekilde buluşturan firmaları başarılı buluyorum.
Çalıştığınız firmada iş tanımınıza neler giriyor? Görev ve sorumluluklarınız nelerdir?
Kendimi bildim bileli sporla içli dışlıyım. Daha önceden bir atlet olarak sporun içindeyken şimdi bir sportif pazarlamacı olarak görev yapıyorum. Profesyonel olarak ve altyapıda milli takım seviyesinde basketbol oynadım. Hobi olarak da birçok farklı spor denedim. Şuanda koşu ve dağ bisikleti yaptığım sporlar arasında. Yaklaşık 4 senedir bulunduğum firmada çalışıyorum. Görev olarak sporcularla ilgili sponsorluklar, pazarlama projeleri, iletişim ve ilişki yönetimi konularına ek olarak birçok farklı spor alanında organize edilen etkinliklerden sorumluyum.
Çalıştığım firmanın uluslararası bir firma olması bana farklı kültürlerden insanlarla çalışma şansını sağlıyor. Kreatif ve pazarlama odaklı bir firma olması da üretken biri için büyük şans. Bugüne kadar aklıma gelen ve birçok kişinin hayalini bile kuramayacağı projeler gerçekleştirme fırsatım oldu. Bu da markanın inovatif fikirleri destekleyici bir yapısı olması sayesinde oluyor.
Trendlerin çok hızlı değiştiği bir çağda yaşıyoruz, bundan en çok etkilenen sektör de pazarlama olsa gerek. Ürünler aynı kalsa bile pazarlama stratejisini bir yerde değiştirmeniz gerekebiliyor. Böyle aktif ve aslında stresli bir alanda çalışmak sizin karakterinize ve günlük hayatınıza nasıl yansıyor? Pazarlama alanında çalışmanın artı ve eksi yanları nelerdir?
İşe girerken pazarlama alanında yoğun bir iş temposu olduğunu kabul ederek başlamak lazım. Bunun hem keyifli, hem de zor yanları var. İşin aktif tarafı yorucu olsa da çok keyifli. Dışarıda çalışmak, insanlarla içli dışlı olup projeler gerçekleştirmek, başkalarının hayatına nasıl dokunduğunuzu ve ilham verdiğinizi görmek çok keyifli. Diğer taraftan da pek 8-5 bir iş olmadığı için gündüz-gece, hafta içi-hafta sonu çalışmak gerekiyor. Mesai diye bir şey yok aslında. Telefon yanınızda olduğu sürece yapacak bir iş oluyor ya da insanlar için ulaşılabilir oluyorsunuz. İş’le ilgili ulaşmak isteyen mail olmadı mesaj, o olmadı, WhatsApp, o olmadı Messenger o da olmadı arayıp ulaşır. Bu yüzden bence artık iş-özel hayat dengesi diye klasifikasyon yapmak yerine o işin kendi hayatınıza olan entegrasyonunu sorgulamak lazım. Eğer senin için doğru iş ve inandığın bir amaç varsa, bu dengeyi çok problem etmezsin.
Günlük hayatı etkileyen eksi yanları sorusunu cevaplamak gerekirse de, akademik hayat, profesyonel hayat, aile yaşantısı, spor derken; en çok arkadaşlarımı ve uykuyu ihmal ediyorum sanırım. (gülüyor)
Pazarlama alanında gelecek düşünen öğrencilere ne gibi tavsiyeleriniz olur? Bu alanda çalışmak isteyen kişiler için olmazsa olmaz diyeceğiniz şartlar nelerdir?
Pazarlama çok dinamik bir alan. Bu yüzden kendinizi sürekli güncel tutmalı, gündemi takip etmelisiniz. Ülkeyle ve sektörle alakalı bilgilere hakim olmalı, yeni çıkan trendleri ve teknolojileri gözlemlemelisiniz. En yeni teknolojiler birkaç yıl içinde eskiyip demode kalıyor, bu değişime ayak uydurabilmek lazım. Dijital dönüşümü unutmayalım elbette. Bu dönüşümün bir parçası olmaktan öte dijitalleşmeyi içselleştirip algı ve stratejileri buna göre geliştirmek gerekiyor. Bunlara ek olarak network ve insan ilişkilerinin önemli olduğunu da belirtmek şart. Analitik zeka, pratik olmak, kişisel azim ve çalışmak kadar hayalperest, yaratıcı ve takım oyuncusu olmak da önemli.
Bunun dışında pazarlama geniş bir alan ve içerisinde birçok farklı birimi ve rolleri içeriyor. Hangi alanda ilerleyeceğinize karar vermeden önce farklı şirketlerde staj ve iş deneyimi elde etmek aslında en ideali. Bu deneyimler sayesinde okulda görülen stratejik pazarlamayla, aslında yapılacak ve şirketlerin daha çok ihtiyacı olan operasyonel pazarlamanın da farkını erkenden görmüş olmak faydalı olur. Yani bilmek gereken işin asıl olayının dışarıdan görünen havalı tarafta değil, emek harcanması gerekilen detaylarda gizli olduğu.
Diğer taraftan önce de bahsettiğim üzere pazarlama yoğun bir iş dalı. Bu yüzden her sabah alarmı 6:45’e kurup, haftanın en az 5 günü, günde en az 10 saat plazalarda çalışmaya hazır olmak gerek. E tabi bir de İngilizce’yle süslenmiş plaza Türkçesine hızla alışmak bazı konuşmalara anlamsızca seyirci olmanızı engeller. Bu yüzden birini push etmenin ne olduğunu, nice to have değil must olanı ve bir case ile ilgili align olmayı bilmek her zaman iyidir.