Marka, sözlük anlamına göre bir üreticinin ürettiği malı başka bir üreticinin ürettiği maldan ayırmaya yarayan sembol, isim,logo veya değerdir. Bunların dışında bir vaat hatta bir beklentidir. İşin daha da derinine inilmesi gerekirse marka aslında sadece bir kelimeden ibarettir. Beynimizin bize oynadığı küçük bir oyundur. Asıl olarak ne olduğu, değeriyse tamamen tüketici yani bizler tarafından belirlenir ve çağrışım, duygularla oluşturulur. İstek, ihtiyaç, tatmin olma duygusu, satış sonrası müşteri memnuniyeti ile de çağrışımlarımız pekişir, yerli yerine oturur ve ortaya markalar, marka değerleri çıkar. Ancak sizlere durumun daha bilimsel etkileri olduğundan ve de markaların bu çağrışımları oluşturmak için beynimize belli başlı oyunlar oynamaya çalıştıklarından bahsedebiliriz. Peki nedir bu oyunlar, onları inceleyelim.
Markalar tüketiciler üzerinde yaratmaya çalıştıkları algılarda genel olarak duyularımızdan yararlanıyorlar. Bunu yaparken de hem bilişsel hem de duygusal olarak iki soruya yanıt arıyorlar: 1) Markalarla ilgili olarak ne bilmeliyiz? 2) Markalarla ilgili ne hissetmeliyiz?
Tasarımlarını bu iki soruyu dengede tutmaya çalışarak yapıyorlar. Duyularımız ise duygu, his yaratmada kullandıkları ilk öge. Örneğin bilgisayara takılan usb’nin çıkardığı sesin aslında Windows’a ait olduğunu ve bunu hepimizin sorgulamadan böyle algıladığının muhtemelen hiç birimiz farkında değildik. Ya da Häagen-Dazs dondurmalarının aslında Amerikan markası olduğunu ancak çikolatanın bize genelde İsveç, Almanya gibi ülkeleri çağrıştırdığı için ismini bu ülkelerle ilişkilendirerek bize bu şekilde kodlandığının farkında olmamız neredeyse imkansızdı. Markaların arkalarında belli başlı kültürler, ülkeler olabileceği gibi bir organizasyonda olabilir.
Bir markanın anlamı çağrışımıyla var olur. Markanın anlamı ya da çağrışımı yoksa onun raflarda olmasının herhangi bir manası, amacı olamaz.Elbette bir markanın genel algısı sloganı ve iletişim dilini kapsadığı kadar tasarımını da kapsıyor. Tasarımın içine artık hepimizin gördüğü an tanıdığı logolar, renkleri, fontları da dahil. Bu tasarımların içerisinde bize markanın kullanımıyla, verdiği mesajla ilgili çağrışımlarsa renkler yoluyla yapılıyor. Psikolojik olarakta kanıtlanmış olan bu durum ise insanları tüketime itmede, algı ve çağrışım oluşturmada, yönlendirmede en büyük paya sahip. Renkler psikolojik olarak insanlar üzerinde %73 gibi büyük oranda bir anlamayı sağlıyor. Peki global markalar bu etkiyi nasıl kullanıyor?
- Mavi: Güven ve emniyet hissi verir.Dürüst, güçlü, sakin,temiz ve şefkatli demektir.Daha çok bankalar tarafından tercih edilir. (YapıKredi Bankası)
- Kırmızı: Enerji,tutku, heyecan, aşk ve cesaret demektir. Kalp atışlarını hızlandırır.(Coca-Cola)
- Turuncu: Mutluluk, sosyallik, arkadaşlık çağrışımı yapar. Abone olma hissi uyandırır. (Fanta)
- Sarı: İyimser,genç,ileri görüşlü, mantıklı çağrışımı yapar. Dikkat çekmek için kullanılır. (McDonald’s)
- Yeşil: Büyüme, organik, doğal ve taze demektir. Varlıkla ilişkilendirilir. (Starbucks)
- Mor: Nostaljik, yaratıcılık,zarafet, romantizm ve hayalperest demektir. Dinginlik ve sakinlik uyandırır. (Milka)
- Siyah: Lüks,otorite, baştan çıkarma, resmiyet ve gösterişi temsil eder. Hizmet sektöründe çok kullanılır. (Alfred)
- Pembe: Romantik,narin ve feminen demektir. Daha çok kadınsal ürünlerde kullanılır. (Molped)
Kaynakça: www.kigem.com – www.tasarimevi.com.tr