Vizyonunuz gerçekten vizyon mu, yoksa sizin için Dilbert mi yazdı?

Son bir kaç yıldır hem özel sektörde, hem de kamuda nereye baksanız, ne okusanız nereye gitseniz karşınıza çıkan bir kaç kavram var; strateji, stratejik yönetim, performans, kalite, süreç vb.

Bugün hangi şirketin web sitesine girerseniz girin başköşede bir vizyon misyon tanımı bulursunuz. Hatta cüssesi biraz büyük olanlar bunları çerçeveletip merkez ofislerine şubelerine asmayı pek seviyorlar.

Aslında ayrı ayrı cümleler olması gerekirken, birbiri ardına bağlanmış bir türlü bitemeyen ve bitmeyecekmiş gibi duran cümlelerden oluşan vizyon ifadeleri, genellikle şöyle bir akış gösteriyor: “Vizyonumuz, şunu şunu şunu yaparak, bunu bunu kullanarak ama şunları da göz önüne alarak böyle böyle bir şey olmaktır!” Bu ifadeler o kadar basmakalıp hale geldi ki, internette bunlarla dalga geçen ve Scott Adams’ın ünlü çizgi karakteri Dilbert’ten esinlenen “mission statement generator” ve “vision statement generator” siteleri bulunuyor.

Peki vizyon ve misyon durumları böyleyken strateji ve stratejik yönetim gibi kavramların ne anlamı olabilir? Performans ölçümü veya kalite nasıl bir değer ifade edebilir?

Prof. Coşkun Can Aktan, stratejik yönetimi, “vizyon, misyon, strateji ve aksiyon unsurlarını içeren bir yönetim tekniği” olarak tanımlıyor. Bu kavramlar içinde belki de en önemlisi “Vizyon”. Çünkü vizyon bize gelecekteki resmimizi gösteriyor. Daha doğrusu gelecek resmi içindeki yerimizi. Bu ikisi arasında ciddi bir fark var ve vizyon belirleme konusundaki başarısızlık genellikle aradaki bu farkı kavrayamamaktan ortaya çıkıyor. Şirketler vizyonlarını belirlerken bu işi dilek ve temenni bazında gerçekleştiriyorlar. Yani bundan “10 yıl sonra şöyle bir şirket olsak ne güzel olur” dediğinizde bu vizyon belirleme anlamına gelmiyor, işiniz daha çok dilek ve temenni boyutunda kalıyor. Vizyonunuzu doğru belirlemek için iki alanda yetkinliğinizin olması gerekiyor. Birincisi kendinizi, kurumunuzu, olanaklarınızı tanımak, ikincisi ise sektörünüzü, pazarınızı hatta ekonomiyi iyi bilip gelecek projeksiyonu yapabilmek.

İkinciden başlarsak; bu, genel olarak dış dünyayı anlayabilmek, kavrayabilmek anlamına geliyor. Yani nasıl bir dünyada yaşıyorsunuz, bu dünyada nasıl bir ekonomik sistem var, bu ekonomik sistem içinde siz hangi sektördesiniz, hangi pazarın neresine hitap ediyorsunuz? Bölge, ülke dinamikleri neler?.. Biraz ağır oldu, ama başlangıç için bu sorulara yanıt veremiyorsanız sizin kendinize doğru bir vizyon belirlemenize pek ihtimal yok. Bu sorulara, şu andaki verilerle yanıt verebiliyorsanız artık gelecek için projeksiyon yapmaya başlayabilirsiniz demektir. Geleceği belirleyen dinamikler nelerdir? Bundan 10 yıl, 20 yıl sonra ekonomik sistemde neler değişecek? Faaliyet gösterdiğiniz sektör nasıl bir şekil alacak? Sizin içinde bulunduğunuz pazar var olmaya devam edecek mi? Nasıl değişecek? Ne büyüklükte bir pazar olacak? İşte bu ve buna benzer birçok soruyu yanıtlamaya başladığınızda “Gelecek resmi” dediğimiz şey netleşmeye başlar. Dijital fotoğraf icat edilmeden önce siyah biyaz fotoğraf banyosu yapma şansını kullananlar bilirler; agrandizörün altında pozladığınız fotoğraf kartını banyo havuzuna attığınızda çekilen fotoğraf yavaş yavaş kartın üzerinde belirmeye başlardı. İşte aynen onun gibi geleceğin bir fotoğrafını yaratmanız gerekir. Tabii bu sabır ve çalışma isteyen bir süreçtir. Çoğu zaman yapıldığı gibi kendi kafanızda yarattığınız kendi geleceğinizin resmi bir vizyon değildir. Siz kendi kafanızdaki o resimde çok net ve belirgin olsanız bile, resmin geri kalanı simsiyah veya bulanıksa, gelecek resmi içinde doğru dürüst bir yere oturtamazsınız.

Vizyon belirleyebilmek için gereken birinci yetkinlik ise bir yönüyle daha kolay, bir yönüyle de daha zor. Orada esas olan kendinizi ve yapabilirliklerinizi tanımanız. Şu andaki durumunuzun gelecekte nereye evrilebileceğine karar verebilmek için kendinizi objektif olarak değerlendirebilmeniz gerekiyor. İşin en zor kısmı da bu zaten. Çoğu kişi ve çoğu kuruluş, içinde bulunduğu pazarın fotoğrafını doğru çekemediği gibi, kendini de objektif olarak değerlendirme yeteneğinden yoksun durumda.

Sonuç olarak, Dilbert’in misyon ifadeleriyle ne doğru düzgün bir stratejik yönetim mümkün olabilir, ne de performans ölçmenin, kaliteyi artırmanın bir anlamı.