Yenilikçi, yerli ve yeşil, ama nasıl?

Geçtiğimiz hafta cuma günü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, bakanlık bünyesinde oluşturulan Girişimci Bilgi Sistemi’nin (GBS) faaliyete geçmesi vesilesiyle bir toplantı düzenledi. Toplantıda, GBS ile elde edilen verilerle hazırlanan Türkiye Reel Sektörü Değerlendirme raporu da gazetecilerle paylaşıldı.

Pek çoğunuz konuyla ilgili haberleri görmüşsünüzdür. Bakan Işık, Bakanlık ve Hükümet olarak bundan sonraki hedefl erinin sanayide “Yenilikçi, yerli ve yeşil” üretimi teşvik etmek olduğunu, bu hedefl erini gerçekleştirmek için de Girişimci Bilgi Sistemi’nin önemli bir ölçme, değerlendirme ve karar verme kaynağı olduğunu söyledi.

Öncelikle sanayileşme ve yenilikçilik konusunda takıntılı biri olarak hükümetin bu yöndeki çabasını olumlu bulduğumu söylemeliyim. Ayrıca ekonomik araştırmalar için ülkemizde ciddi bir veri sıkıntısı yaşandığını göz önüne alırsak, değişik kamu kurumlarının verilerini bir araya getiren GBS gibi bir modelin kurulmasını da önemli bir aşama olarak değerlendirmek gerekiyor. Sanayi Bakanlığı dışında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,  Türkiye İstatistik Kurumu, Gelir İdaresi Başkanlığı, SGK, TÜBİTAK, Türk Patent Enstitüsü ve KOSGEB olmak üzere toplam sekiz kuruluşun verilerinin birleştirilmesi,  stardardize edilmesi ve kullanılabilir hale getirilmesi –tabii kaynak verilerin sağlıklı olduğunu varsayıyoruz– pek çok araştırmanın ve yeni fikirlerin yolunu açacaktır.

Toplamda üç milyon girişimin karşılaştırmalı verilerini derleyen ve eşleştiren GBS, bu verileri kullanarak oldukça ilginç veri setlerine ulaşıyor. Bakan Işık, bu veri setlerinin araştırmacıların kullanımına açılabilmesi için çalışmaların sürdüğünü, bunun için 2015 ortasını hedefl ediklerini belirtiyor.

1-girisim-sayilari

Ölçek, teknoloji, tasarım ve ihracat kazandırıyor

Veri setlerini henüz görmesek de şu anda Sanayi Bakanlığı’nın bu verilerden ürettiği Değerlendirme Raporu’nun sonuçları -şaşırtıcı değil ama- somut verilere dayanması nedeniyle oldukça önemli. Ticari kazanç elde eden toplam 2,9 milyon işletmenin 2006-2013 arası verileri bize dört kazanç noktası işaret ediyor.

Birincisi, ölçek kazandırıyor, ikinci olarak yüksek teknoloji kazandırıyor, üçüncüsü tasarım kazandırıyor, dördüncüsü de ihracat kazandırıyor. Tüm işletmelerin faaliyet kârına bakarsak mikro ölçekli işletmelerin ortalama karlılığı yüzde 2 iken, bu oran orta ölçekli işletmelerde yüzde 3,7’ye KOBİ üstü işletmelerde ise yüzde 4,8’e yükseliyor. Türkiye’deki ortalama faaliyet kârı ise yüzde 3,9 düzeyinde. İmalat sanayii işletmelerinin karlılığı ise yüzde 5,9’la genel ortalamanın üzerinde. Ancak esas farklılık, üretimde kullanılan teknolojide ortaya çıkıyor.

2-olcege-gore-faaliyet-kari

Yenilikçi şirketler daha kârlı

Düşük teknolojiyle üretim yapan imalat sanayi işyerlerinin faaliyet karlılığı ortalama yüzde 5 düzeyindeyken, yüksek teknoloji kullanan işyerlerinde bu oran yüzde 7,2’ye yükseliyor. Teknoloji düzeyi ücretler açısından da benzer bir fark yaratıyor. Düşük teknoloji kullanan işyerlerinde çalışanların ortalama brüt aylık ücreti bin 370 lirayken yüksek teknolojiyle üretim yapan işyerlerindeki ortalama brüt aylık ücret 2 bin 983 liraya yükseliyor.

Gelelim tasarıma; 2006-2013 arasında tasarım yapmayan firmaların faaliyet kârlılığı ortalama yüzde 5,7’de kalırken tasarımcı firmaların karlılığı ortalama yüzde 7,6 düzeyine yükseliyor.

3-calisan-sayisi-teknoloji

KOBİ’den büyük teknoloji şirketleri çok az

Evet, bu veriler yüksek teknoloji kullanımının, tasarımın ve ölçekteki büyümenin önemini gerçek verilerle ortaya koyuyor. Yani nereye doğru gideceğimiz belli. Ancak sorun durduğumuz yerde. Orta ölçek ve üstü işletmelerimizin sayısı çok az, yüksek teknoloji kullanan imalat sanayii işletmelerimiz çok az ve buradaki çalışan sayımız da çok düşük.

Düşük teknolojiyle üretim yapan işyerlerinde toplam 1,7 milyon kişi istihdam edilirken yüksek teknoloji kullanan İmalat sanayii işyerlerindeki çalışan sayısı yalnızca 69 bin kişi. Düşük ve orta-düşük teknolojiyi birlikte değerlendirdiğimizde çalışan sayısı 2,6 milyon kişiye yükseliyor.

Orta-yüksek ve yüksek teknolojiye sahip işyerlerinde çalışanları birlikte değerlendirdiğimizde ise çalışan sayısı 669 bin kişiyi aşamıyor. Bu sayıların 822 milyar dolarlık milli hasılaya sahip, 76 milyonluk bir ülke için çok ama çok düşük olduğunu sanırım tartışmaya pek gerek yok.

4-banka-kredileri

Bankacılar inşaatı sevmiyor, sermaye inşaata akıyor

Raporda dikkat çeken bir diğer bölüm ise finansman kullanımı, yani banka kredileriyle ilgili. 2006- 2013 arasında toplam banka kredilerinden imalat sanayiinin aldığı pay yüzde 35,9’dan yüzde 29,6’ya gerilemiş durumda. Buna karşılık aynı dönemde inşaat sektörünün payı ikiye katlanarak yüzde 6,2’den yüzde 12,3’e yükselmiş. Bu sayılar son dönemde hükümet içine kadar uzanan inşaat-imalat sanayii tartışmasının hiç de boşuna olmadığını gösteriyor. Bakan Fikri Işık, bu tabloya bakarak “Bankacılar inşaat sektörünü daha çok seviyor” değerlendirmesini yapıyor. Bana sorarsanız bu tablo bankacıların sevgisi sonucu ortaya çıkmıyor.

Gerçekliği kavramak için buradaki neden-sonuç ilişkisini tam tersinden kurmak gerekiyor. Bakan’ın dediği gibi yenilikçi, yerli ve yeşil üretime yönelmesi gereken sermaye -sanayi sermayesi de dahil- inşaata akıyor ve bu alandaki yatırımlar kredi talebi doğuruyor… Doğrusu iyi niyetli çabalara ve beyanlara rağmen ben bu akışı tersine çevirecek herhangi bir gelişme de henüz göremiyorum.


 

Tabloların Kaynağı:Girişimci Bilgi Sistemi ve Türkiye Reel Sektörü Değerlendirmesi, Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı, Eylül 2014

 

Yorum yapın